29 Aralık 2010 Çarşamba

yeni yıla iki gün kala

hayatımın belki de en önemli senelerinden biri geçmek üzere. günlerce ağladım, günlerce yas tuttum ve günlerce uzaklaştım kendimden.
içimde ne fırtınalar koptu tek kelime bile dökülemedi dudaklarımdan. sadece yazdım. satırlarımı göz yaşları süsledi. sustum, ağladım, yazdım. ağır depresyon dedi psikiyatr yarı uyanık günlerdi anti depresanla. böyle geçti 2010' un bir yarısı, diğer yarısı da şimdi geçmekte. hüzün çökse de yüreğime hayatıma tuz kattığını anlıyorum artık. umutsuz değilim. mutlu olma sanatını öğrenmeye başladım. hala incitebiliyor beni insanlar onlar da biberi hayatımın. ne kadar ders aldım yaşadıklarımdan bilmiyorum. 2011' de teste tutulacağımı hissediyorum. aynı hataları tekrar yapacak mıyım yoksa mutlu bir yıl mı olacak bilemiyorum. ama şu an hüzünlü bir huzur var içimde daha bir anlamlı kılıyor yaşamayı.
16 ocak günü bir yaş büyümeyeceğim ben. yaşlar eklenecek hayat haneme. yıllardır kendi içimde yaşıyorum. kolay değil kendimi dışa vurmam, anlatabilmem. küçük bir çocuk gibi görünüyorum belki hala ama büyüdüğümü iliklerime kadar hissedebiliyorum.
ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol demiş Mevlana. ne olduğumu bilebilsem bir de. kimine göre iyi kimine göre kötüyüm kimine göre her ikisi birden. başaramasam da çoğu zaman kendimce iyi olmaya çabalıyorum.
yeni yıldan üç dileğim var. sevgimi gösteremediğim ama bu hayattaki en değerli varlıklarım varlığımı anlamlandırmaya devam etsinler ve gülmek hayatımın vazgeçilmez bir parçası olsun kendimce bir şeyler karaladığım satırlarımı göz yaşları eskisi kadar ıslatmasın.
gökten düşen üç elma bu yazıyı okuyan, okuyacak olan ve okumayanların başlarına düşsün hayatta da mutlu sonlar olabilsin...