17 Aralık 2013 Salı

sanırım bu aralar kendimi yeterince ifade edemiyorum. bir alıntı daha o zaman

''eğer daha iyi bir baba olsaydı ben de daha iyi bir evlat olurdum, ama onun sayesinde neysem oyum. iyi anlamda da kötü anlamda da.''

10 Aralık 2013 Salı

normalde salt alıntı yapmayı sevmem ama benim sayfalarca anlatmak istediğim ama anlatamadığımı Nazım Hikmet birkaç satırda anlatınca kendimi tutamadım. 

Özleyeceksin! 
Kızıyordu, 
kıskanıyordu, 
küsüyordu, 
çok soru soruyordu; 
ama beni seviyordu diyeceksin

16 Kasım 2013 Cumartesi

sahilde yürürken bir taş gördüm döndüğümde hala oradaysa 'bana karşı bir şey hissetmiş demektir.' dedim. 'eski günlerdeki gibi' dedim sonra, küçükken de böyle oyunlar yapardım isteklerimin olup olmayacağına dair. döndüğümde taş oradaydı aldım ama ilk gördüğümki kadar güzel gelmedi gözüme denize attım. sonra bir taş daha gördüm aslında denize attığım ilk gördüğüm taş değilmiş. aldım taşı ve birgün ona vericem dedim ama bunu hiç yapamayacağımı bildiğim için ben de bir hikaye yazmak istedim.
taşa baktım, ikiye ayrılmak üzere gibiydi ben de bir tarafını bana diğer tarafını sana benzettim. bana benzettiğim bir kalbin yarısı gibiydi, yaşadıklaarı onu biçimlendirmeye yetmişti ama diğer taraf sanki kaçmaya çalışır gibi duruyodu. diğerine göre daha büyüktü ve şekillenmemişti kalbin diğer yarısı olmasına daha çok vardı. bir taşın şekillenmesi yüzyıllar alabilir ve bu bizim ömrümüz için sonsuzluk demek. sonsuza dek imkansız der gibiydi, sonsuza dek imkansız der gibiydin.
aklımdan geçenleri yazmak için kalemim yoktu. unutmaktan korktum kelimeleri. boşver dedim unut gitsin. tekrar yazarsın ne de olsa aşk bahanesidir yazmanın. senin daha çok bahanen var...

22 Ekim 2013 Salı

birçok kişiyi sevebilir insan ama gerçekten sevildiği çok az an vardır. ve sen benim hayatımdaki o anların tamamını oluşturuyorsun. sen benim bu hayatta beni sevdiğine inandığım tek insansın. bunun benim için değerini anlatamam. sadece birkaç yıl öncesine kadar bu değerin farkında değildim. sen benim bu hayatta güzel hatırladığım tek insansın. beni hiç üzmeyen tek insansın. bana değer veren tek sevgilimdin.
şimdi düşünüyorum da ben istediğim ve aradığım ilişkiyi seninle yaşamışım zaten. düşünceliydin, bana değer veriyordun ve en önemlisi bunu bana belli ediyordun. bu satırları neyi kaybettiğimi daha iyi anlamak için yazıyorum. belki akıllanırım diye yazıyorum.
hayatım boyunca ilişkilerin uzun süreceğine inanmadım. mutlu bir evliliğin çocuğu olmadım ben. ilişkilere inanmadım. bir erkeğin bir kadını sevebileceğine inanmadım. tek inandığım birgün herkesin beni terk edeceğiydi. hala öyle hissediyorum aslında. ve sen beni sevildiğime inandırabilen ilk ve tek insandın. kaybettiğimin aslında ne kadar büyük olduğunu anlatabiliyorum sanırım.
içten içe ve bencilce senin hep beni bekleyeceğine inandım. öyle olmadı tabi ki de, haklı olarak. ama o zaman ben yine bencilce aslında hiç sevilmediğimi düşündüm. sana seninleyken de sensizken de hep bencilce davrandım yani.
doğru insanla olmak için yanlış kişiyle olmak gerekiyormuş. neden kaybettiğim şeyin değerini bu kadar geç anladığımı anlamışsındır sanırım. senden sonra bir kişi oldu. o da her davranışında senin aslında bana nasıl değer verdiğini gösterdi.
sen bana meleğim derdin ya hani, asıl melek sendin. ben kendimi hiçbir zaman o kadar iyi göremedim. içimde karmakarışık bir dünya var. bazen düşüncelerim arasında kayboluyorum. sen o kadar iyiydin ki ben bunun altında eziliyordum sanki. ben kendimi hep çok kötü biri olarak gördüm. senin beni bu denli güzel bulman mümkün müydü?
bi konuşmamızda bana 21 guns' ı dinle demişsin. ama ben hiç dinlememişim. onun için özür dilerim verdiğim sözü tutmamışım. bir keresinde de sana hayatın amacını sormuşum sense 'mutluluğu yakalamak' demişsin. bense boşlukları yakalamaya çalışıyorum.
ben hiçbir zaman iyi olmadım. sanırım ben nasıl ki senin değerini zamanında anlayamadım sen de zamanında  bunu görememiştin. artık gördün. biliyorum. hissediyorum. sen de gidiyosun...

aslında sayfalarca yazmama gerek yok şu birkaç satır tüm yazdıklarımdan daha çok şey anlatıyor.

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
ben sana göre değilim.


Üzerine bu kadar titrediğim tek insansın,nasıl bi değere sahip olduğunu anlatmama bile gerek yok,3 günlüğüne de olsa ayrı kalıcağım için bu kadar üzüldüğüm ilk insansın mesela!

İlk defa bi insan beni bu denli kendisiyle ilgili yazı yazmaya teşvik ediyo kendisi farkında olmadan,ilham alabildiğim tek insansın mesela!

Beraber geçirdiğimiz anları düşünürken cevap yazmakta geciktiğim tek insansın!


I'm looking at you through the glass...
Don't know how much time has passed
Oh god it feels like forever
But no one ever tells you that forever
Feels like home sitting all alone inside your head 

15 Ekim 2013 Salı

bazen aradığını bulursun ama farkına varmazsın.
zaman geçer yine farkında olmazsın.
sonra gün gelir anlarsın ki sen aradığını çoktan kaybetmişsin.
son şansını da günbegün eritmişsin.

12 Ekim 2013 Cumartesi

hep klişe olduğunu düşünürdüm ama yanlış zamanda gelen doğru insan ve doğru zamanda gelen yanlış insan diye bir şey varmış. keşke bi kaç yıl önce değil de şimdi gelmiş olsaydın. aslında biliyo musun belki yine de fark etmezdi. ben hep yanılış insanların peşinden koşan yanlış bir insanım.

''hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim''
hem

11 Ekim 2013 Cuma

eski her zaman huzur verir bana. eski arabaları severim, plakları severim, sayfaları sararmış kitapları severim. geçmişin yazarlarını okurum, şimdi hayatta olmayan müzisyenleri dinlerim. eski her zaman daha güzel gelir bana.

önceleri kendimi bu çağa ait hissetmezdim. daha eski zamanlara ait olduğumu düşünürdüm. ama şimdi anlıyorum ki ben kesinlikle bu çağda yaşamalıymışım hatta daha ilerisinde.

özgürlüğü için sevdiği insanı kaybetmeyi göze alan ben salt bir erkek egemenliği olan bir dönemde yaşayamazdım. bazen yanlış mesleği seçtiğimi düşünürüm. ama yanlış da olsa ben seçtim. hata yaptıysam ben yaptım. bir başkasının dayattığı hayatı değil kendi hayatımı yaşıyorum.

kadın olarak doğdum ama bir kadın gibi düşünmüyorum. ben bu hayata evlenmek ya da çocuk yapmak için gelmedim. evet belki gelecekte başıma gelebilecek şeyler ama bu ancak ben istediğim için olacak. ben istemezsem olmayacak. bunu seçebilmek değil bu çağ son 30-40 yılda kadınlar için bir özgürlük oldu. çoğu yerde hala olmasa da.

ben tüm kadınların özgür olduğu bir çağda yaşamak isterdim. evlenmek istemediğimi çocuk yapmanın saçma olduğunu söylediğimde tepki görmediğim bir çevrede yaşamak isterdim.

kadın olduğum için yapmam gerekenleri yapmadığım için garipsenmediğim, sırf cinsiyetine göre zevklerin belirlenmediği bir zamanda.

9 Ağustos 2013 Cuma

O bana içinden gelerek tek bir satır yazsa dünyalar benim olurdu. İçinde ufacık bi kıvılcım olacağına inansam ben ona sayfalar yazardım.
İçimdeki yazma isteğini durduramıyorum. Durdurmak da istemiyorum zaten beni hayata bağlayan yegane şey yazmak. Belki sırf bu yüzden sürekli aşık olmak istiyorum. Çünkü aşk kadar yazmaya iten başka bir duygu yok ha bir de yalnızlık var ama ben ona daha kaç yazı daha yazabilirim bilmiyorum yazmak da istemiyorum ama elimde ondan başka da bir şey yok.  Sürekli etrafa bakıyorum bana tekrar sayfalarca yazdırabilecek olan o' nu arıyorum. Ama ben aradıkça o kaçıyor sanki. Aramak istemesem de elimde olmuyor çoğu zaman. Keşke gelsen artık ve ben aramak zorunda kalmasam. Sanki bir tercih yapmak zorundayım.  Ya yaşayacağım ya da yazacağım.  Şimdiye dek hep yazdım ama ben artık yaşamak istiyorum yazmaya ihanet etmek istemesem de. Şairin dediği gibi ben artık şarkı söylemek istiyorum.

18 Temmuz 2013 Perşembe

onu son bir defa görmek, belki de son defa öpmek istedim sadece.

29 Haziran 2013 Cumartesi

altıncı gün

hiç kimsenin sizi merak etmemesi korkunç bir duygu. öldüğün zaman kimsenin umrunda olmayacağını gösterir bu. şimdiye dek onlarca yazı yazdım. belki yüzlerce. kağıtlara, bloglara, sözlüklere... ama bir kişi bile merak etmedi ne yazdığımı, neden yazdığımı. bir kişi bile ilgilenmedi benimle. ya da 'ilgilenmek' adına düşündüklerimiz farklı. yazılarımla ilgileniyormuş gibi yapanlar da oldu, ama daha fazlasını merak etmediler hiç. sözde sevdikleri kadını hiç merak etmediler. sevildiğime inanmıyorum, yaşadığım hiçbir ilişkinin ciddiyetine inanmıyorum.

hayattan gerçekten çok şey mi bekliyorum? ben sadece değer görmek istiyorum. biraz olsun sevebilmek istiyorum, kendimi. birilerinin beni sevdiğine inanmak istiyorum. aldığım nefesin bi anlamı olsun istiyorum. ve bunları kimseye anlatamıyorum.

korkularımın esiri olmuş gibiyim. sevmekten korkuyorum sevgime güvenmediğim için, ilişkilerden korkuyorum sevilmediğime inandığım için. iliklerime kadar hissediyorum sevgisizliği, hiçliği, boşluğu. elime ilk kalemi aldığım günden beri bu boşluğu yazıyorum. yazdığım ilk şiirin adı 'boşluk'. 13 yaşındaydım içimdeki boşluğu anlatmaya çabaladığımda aradan 7 yıl geçti ve ben hala anlatamadım. yazmaya başlamadan da vardı o boşluk hala var. belki de kendimi bildim bileli. sanırım hiç geçmeyecek.

sevdiğim insanların hayatından kolayca çıkabilirim. hiçbir üzüntü hissetmem. bunun tek bir nedeni var o da sevilmediğime olan inancım. hayatlarından çıktığımda yokluğumu hatırlamayacaklarına olan inancım.

3 yıldır bu bloğa yazıyorum. ilk başlarda sadece birkaç kişiye söyledim. onlar da birkaç yazıdan sonra okumayı bıraktı, unuttu. bikaç kez paylaştım kimse dönüp bakmadı. benim derdim okunmamak değil. zaten öyle okunmaya değer şeyler yazdığımı hiçbir zaman düşünmedim. benim derdim beni merak eden insanların olmaması.

'benim söylemek için çırpındığım gecelerde siz yoktunuz.'


olur da 'altıncı gün' ü merak eden biri olursa bu yazım o' na...

23 Haziran 2013 Pazar

''...
yalnızlık
müziğin bile seni dinlemesidir.
yalnızlık
insanın kendine mektup yazması
ve dönüp dönüp onu okuması
yalnızlığın da ötesidir.''

5 Mayıs 2013 Pazar

hep aynı kalan his

'dostları olsaydım eğer bir kez olsun benden önce adım atarlardı. beni kırmaktan korkarlardı. bir kez olsun onların umrunda olduğumu bilmek isterdim. bir kez olsun dostluklarını hissetmek.' yazmışım 2008' de. sene 2013 ve ben hala aynı hissediyorum.

14 Nisan 2013 Pazar

yine ve yine 'o' na

ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. ağlamak istemeseydim ağlardım belki. içim sıkılıyor, bunalıyorum. konuşmak istiyorum, konuşamıyorum. arkadaşlarımı aramak istiyorum, sonra vazgeçiyorum. her şeyden herkesten, kendimden bıktım ya da herkes her şey ve ben benden bıktık. sonuç yine aynı. içimdeki sıkıntı gitmişti bir süreliğine. ama artık yine var, ya da ben istedim böyle olmasını. her şey kötü giderse 'o' gelir belki diye.

napıyorum da kaçırıyorum insanları? insanların aramak istemeyeceği kadar kötü müyüm? kendimi sorgulamaktan artık yoruldum, cevabını bulamıyorum çünkü. bunu bana başkaları mı yapıyor yoksa kendim mi bilmiyorum. ama ortada bir sorun olduğu kesin.

ben ne zaman alıştım yalnızlığa bu kadar? hayatımdaki insanlara tahammül edemiyorum. onların da bana tahammül edemediğini hissediyorum. yalnız olmak mı istiyorum? bazen evet ama geri kalanda? kalabalıklar istemiyorum, bir yanım istese de. ben artık tam olmak istiyorum. yarım bir insanım, eksik bir insan. yüreğim hep böyle eskik mi hissedecek? bazen beklemek sonsuza dek sürecek gibi geliyor. artık beklemek istemiyorum. neden bekliyorum? kimi bekliyorum?

ah! beynimin içinde onlarca düşünce çalkalandıkça çalkalanıyor. ben neye inanıyorum, neyi düşünüyorum ya da neye inanmalıyım bilmiyorum. aklım da hislerim de belirsiz. ama neden? artık yalnız hissetmek istemiyorum. artık 'o' na yazmak istemiyorum. sarılmak istiyorum, öpmek istiyorum, dokunmak istiyorum, hissetmek istiyorum.

hata yapıyorum, hep aynı hataları. başka bir okul, başka bir şehir de değiştirmedi bunu. önceden farkında değildim artık farkındayım ama yine aynı hataları yapıyorum. artık değişmem gerek. aynı insan olmak istemiyorum. beni yalnız bırakan hatalarım. affedilemez hatalar.
keşke gelse. ama gelmesi için yeterince büyümedim belki de. aynı hataları yapıp kaybedicem belki de onu. belki daha erken. çok erken.

28 Mart 2013 Perşembe

kendi kendime yazdığım için şizofren koydum bu blogun ismini, ama günlük kendi kendine yazılmaz mı zaten neden şizofren olsun? hem başkalarıyla paylaşmak isteyip internete yazıp sadece, yani çoğunlukla, kendime sakladığım için belki de.
sanal olan her şeyden soğuyan ben aynı zamanda sanal aleme nasıl bu kadar bağlıyım? eski zamanlara ait olmak isteyip bu kadar teknolojinin içine gömülmem neden? gerçeklerin korkunçluğundan bir kaçış belki de. kafamızdaki kadar güzel şeyleri gerçeklerden uzakken yaşayabileceğimizi düşünmemden ya da. belki hepsi belki hiçbiri. kesin olansa benim bir ekrana bağlanmam.
eski zamanlarda yaşasam belki daha üretken olurdum. bu zamanda yaşarken mümkün değil mi? mümkün belki de. ama eskiden insanların uğruna ölebilecekleri amaçları varmış. şimdiyse kendi içimize gömüldük bir o kadar bencilleştik ama bencilleşirken o kadar kendimizden, benliğimizden koptuk ki sadece nefes alıp veren birkaç günü, birkaç yılı kurtarmaya çalışan varlıklara döndük. gelecek kaygısına gömdük başımızı deve kuşu gibi gelecekten de bir o kadar koparak. asıl gelecek yüzyıllar sonrası. o zamanlara ne bırakabildiğimiz. ve ben bir şeyler bırakabileceğimi hiç sanmıyorum. gerçek ölüm işte bu. ilk çağlardaki gibi ölümsüzlük iksirini aramalıyız yine. içimize o merak düşebilmeli. ve bambaşka şeyler keşfetmeliyiz. ölüm yine olacak elbet, ama gerçek bir ölüm olmayacak o zaman.