27 Mart 2016 Pazar

'belki ben de küçük bir kutuya girmeden önce, onları görmeliyim.' dedi filmde. böyle anlarda insan kendi hayatını düşünüyor, anlık kararlar veriyor. 'sevdiklerimi ihmal etmemeliyim.'
gün geliyor o çok uzak görünen gelecek geliveriyor, sevdiklerin o kutuya giriyor. ve sen hala sevgini gösteremiyorsun. aksine daha çekingen, daha soğuk oluyorsun. çünkü ne kadar seversen o kadar çok acı veriyor.
acı çekmemek için yıllarca kabuğuna çekiliyorsun, ama pişmanlık tüm kabuklarını paramparça ediyor. yıllarca inkar etsen de mutlak sonda tüm doğrular tüm açıklığıyla beliriveriyor. hayatında geri kalan herkesi kaybetmekten ölesiye korkuyorsun, ama daha yaşarlarken kaybediyorsun.

ve bir gün biliyorum ki yalnız ve pişman olarak bu hayata gözlerimi yumacağım,
sevmeyi hiçbir zaman öğrenemeden.

tüm yaşadıklarım, bütün o hatalar beni bir korkağa çevirdi. doğru bildiğini söyleyemeyen, doğrularının ne olduğunu bile bilmeyen birine dönüştüm. 
hatalarımın beni hayallerimden kopardığını düşündüm. böyle düşündükçe daha çok hata yaptım. madem hayallerimi yaşayamıyordum gerisinin ne önemi vardı ki?
ben hayal kurdukça insanlar 'o' nu yaşıyordu. oysa ben yıllarca bekledim. on üç yaşında yazdığım ilk şiirin adı 'boşluk' tu. bu boşluk beni tüketmek üzere artık. eskiden içimde bir umut vardı, hatta emindim bir gün onu bulacağımdan. 
umut etmek işkenceyi mi uzatıyor yoksa beni hayata tutan yegane şey mi bilmiyorum, ama eskisi kadar inancım yok artık. 

beni benden kurtarabilecek bir masal kahramanı var mı gerçekten?