24 Aralık 2016 Cumartesi

“Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı her sevinç her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek – ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek!”

bu kısır döngüden, sürekli başa sarmaktan çok yoruldum. daha kaç umutsuzluk, daha kaç yalnızlık yaşayacağım?
aynı şeyleri yaşayıp farklı sonuçlar bekleyen bir aptalım ben. koca bir aptal.
inanıyorum hala, birinin beni sevebileceğine.
hepsinden öte mutluluğumu ve mutsuzluğumu bir insana bu denli bağlamak neden?
daha ben kendime tahammül edemezken, başkalarından beklemek bunu mümkün mü?
ne zaman bitecek bu işkence.
daha ne kadar tahammül edeceğim kendime?
her şeyi bu denli zorlaştırmak neden?
yalanlar neden...

kimseye beni sevmediği için kızmadım.
ama yalan söylemek...
işte o,
o neden?

7 Aralık 2016 Çarşamba

bu hayatta tanıdığım herkesin hayatına çok geç kaldım.
benden önce hep unutulmaz sevdaları oldu, vazgeçemeyecekleri dostlukları.
ben hep fazla oldum.

ben kimsenin en iyi dostu olamadım,
ben kimsenin unutamadığı aşkı olamadım.
ben kimsenin hiçbir şeyi olamadım.

ben hep geç kaldım, ama benden sonrakiler tam zamanında gelmişti.
bunun değişmesi için hep umut ettim.
olmadığını gördükçe daha da hırçınlaştım.

kaç asır gerek bir yalnızlığa alışmak için?
bir ömre kaç yalnızlık sığar?

2=1 demiş şair
bense 1=0. 
daha bir olamazken ben iki olmam mümkün mü? hele ikiyken biri yaşayabilmek?..

bu hiçlik, bu hiçlik hissi... 
bu yokluk...

yarın hep olacak,
ama güneş hiç doğmayacak...